-
Çok Platformlu Mobil Uygulama Geliştirme
Günümüz dünyasında hepimizin kullandığı dijital cihaz sayısı giderek artıyor. Bu artışa paralel olarak cihazların çeşitliliği de artıyor. Bir e-kitap okuyucu, bir tablet, bir cep telefonu, bir veya iki bilgisayar. Her biri içinde farklı bir işletim sistemi, her işletim sisteminin farklı çalışan uygulamaları var. Üstlik akıllı telefonlar için işletim sistemi marketi yeni ısınıyor, Firefox OS, Ubuntu, Windows Phone pazarda henüz tam olarak konumlarını alamadılar. Artık çok platformlu mobil uygulama geliştirme önemini arttırıyor.
Bu kadar hızlı değişen bir pazarda, 10 yıl sonra hangi mobil işletim sisteminin kullanılacağını kestirmek çok zor. Android IOS’u gümbür gümbür gelerek geçti. Bu durumda biz farketmeden yaptığımız uygulamaların kullanım sayıları dipleri görebiliyor.
Baktığımız zaman üç tane çok büyük platform görüyoruz, Android, IOS ve Windows Phone. Arkalarda ise Firefox OS, Ubuntu Os, Badaa görülüyor. Gelecek yıllarda bunların değişimini izleyeceğiz. Apple, mobil için yine güzel hamleler yaptı ama henüz buna Android Cephesinden gelecek yanıtı bilmiyoruz. Mobil savaşları daha yeni başlıyor.
Mobil savaşlarında genellikle kaybeden firmalar olmuyor. Tek bir platforma güvenen bizler oluyoruz. Yaptığımız uygulama da kulanıcı sayıları gibi silinerek kayboluyor. Bunu tabii ki bireysel geliştirici düzeyine indirmememiz gerekiyor. Ajanslar, müşteri ilişkilerini mobil kanala taşayan firmalar da bu değişimlerden zarar görebiliyor. Çok platformlu mobil geliştirme burada önem kazanıyor.
Bu durumda nasıl davranmak gerekiyor peki?
Öncelikle her platforma hızlı girmek gerekiyor, sırf POC (Proof of Concept) için bile olabilir ama her platformda hızla yerimizi almamız gerekiyor.
Hızlı giriş içinse şu günlerde iki tane büyük alternatif var. İlki HTML5 teknolojisi ile (PhoneGap vb) uygulama geliştirmek. Bu bütçemizin kısıtlı olduğu durumlarda ücretsiz bir alternatif. İkinci alternatif ise biraz bütçe gerektiriyor (Tabii ki bir ücretsiz sürümü var ama uygulama boyut sınırlaması var) Xamarin. Xamarin C# dilini kullanarak çok platformlu geliştirme yapmanızı sağlıyor ve uygulamanız tamamen native oluyor. Ancak burada da mutlaka platformun kendi özelliklerini kullanıyorsunuz.
İkinci basamakta ise, uygulamamızı en hızlı en yüksek verimde çalıştırabileceğimiz platformu seçip burada native bir geliştirme yapmamız gerekiyor.
Bu cümleyi biraz açmak istiyorum. Nedir bu en yüksek verim? Platformların kendilerine has bazı özellikleri vardır. Örneğin iOS 7 Specification. Her platform bazı işleri daha iyi yapar. Diğer platformlarda bu işleri yaptırmak için ek bileşenler hazırlamanız/satın almanız gerekebilir. Birinci etken budur. Bir diğeri de bu özelliği içinde barındıran platform en iyi olmuyor. Bu özelliği entegre ettiğinizde eğer müşteri kazancınız, içinde hazır barındırandan yüksek olacaksa, entegre etmeyi/hazırlamayı düşünebilirsiniz.
Her zaman her alandaki gibi maksadınız, en hızlı müşteri kazancı olacaktır. Buna örnek olarak Instagram ve Vine’ın kendilerini sonradan Android’e geçişi verilebilir.
Bu konuda eklemek istedikleriniz veya eşetirileriniz varsa yorumlarınızı bekliyorum.
-
Çok Platformlu Mobil Uygulama Geliştirme
Günümüz dünyasında hepimizin kullandığı dijital cihaz sayısı giderek artıyor. Bu artışa paralel olarak cihazların çeşitliliği de artıyor. Bir e-kitap okuyucu, bir tablet, bir cep telefonu, bir veya iki bilgisayar. Her biri içinde farklı bir işletim sistemi, her işletim sisteminin farklı çalışan uygulamaları var. Üstlik akıllı telefonlar için işletim sistemi marketi yeni ısınıyor, Firefox OS, Ubuntu, Windows Phone pazarda henüz tam olarak konumlarını alamadılar. Artık çok platformlu mobil uygulama geliştirme önemini arttırıyor.
Bu kadar hızlı değişen bir pazarda, 10 yıl sonra hangi mobil işletim sisteminin kullanılacağını kestirmek çok zor. Android IOS’u gümbür gümbür gelerek geçti. Bu durumda biz farketmeden yaptığımız uygulamaların kullanım sayıları dipleri görebiliyor.
Baktığımız zaman üç tane çok büyük platform görüyoruz, Android, IOS ve Windows Phone. Arkalarda ise Firefox OS, Ubuntu Os, Badaa görülüyor. Gelecek yıllarda bunların değişimini izleyeceğiz. Apple, mobil için yine güzel hamleler yaptı ama henüz buna Android Cephesinden gelecek yanıtı bilmiyoruz. Mobil savaşları daha yeni başlıyor.
Mobil savaşlarında genellikle kaybeden firmalar olmuyor. Tek bir platforma güvenen bizler oluyoruz. Yaptığımız uygulama da kulanıcı sayıları gibi silinerek kayboluyor. Bunu tabii ki bireysel geliştirici düzeyine indirmememiz gerekiyor. Ajanslar, müşteri ilişkilerini mobil kanala taşayan firmalar da bu değişimlerden zarar görebiliyor. Çok platformlu mobil geliştirme burada önem kazanıyor.
Bu durumda nasıl davranmak gerekiyor peki?
Öncelikle her platforma hızlı girmek gerekiyor, sırf POC (Proof of Concept) için bile olabilir ama her platformda hızla yerimizi almamız gerekiyor.
Hızlı giriş içinse şu günlerde iki tane büyük alternatif var. İlki HTML5 teknolojisi ile (PhoneGap vb) uygulama geliştirmek. Bu bütçemizin kısıtlı olduğu durumlarda ücretsiz bir alternatif. İkinci alternatif ise biraz bütçe gerektiriyor (Tabii ki bir ücretsiz sürümü var ama uygulama boyut sınırlaması var) Xamarin. Xamarin C# dilini kullanarak çok platformlu geliştirme yapmanızı sağlıyor ve uygulamanız tamamen native oluyor. Ancak burada da mutlaka platformun kendi özelliklerini kullanıyorsunuz.
İkinci basamakta ise, uygulamamızı en hızlı en yüksek verimde çalıştırabileceğimiz platformu seçip burada native bir geliştirme yapmamız gerekiyor.
Bu cümleyi biraz açmak istiyorum. Nedir bu en yüksek verim? Platformların kendilerine has bazı özellikleri vardır. Örneğin iOS 7 Specification. Her platform bazı işleri daha iyi yapar. Diğer platformlarda bu işleri yaptırmak için ek bileşenler hazırlamanız/satın almanız gerekebilir. Birinci etken budur. Bir diğeri de bu özelliği içinde barındıran platform en iyi olmuyor. Bu özelliği entegre ettiğinizde eğer müşteri kazancınız, içinde hazır barındırandan yüksek olacaksa, entegre etmeyi/hazırlamayı düşünebilirsiniz.
Her zaman her alandaki gibi maksadınız, en hızlı müşteri kazancı olacaktır. Buna örnek olarak Instagram ve Vine’ın kendilerini sonradan Android’e geçişi verilebilir.
Bu konuda eklemek istedikleriniz veya eşetirileriniz varsa yorumlarınızı bekliyorum.
-
Etkileşimli Blog – İstek Yazısı Alınır
Bazen eğlenmek için gidilen yerlerde ortam çok sıcak olur, insanlar istek şarkılarını peçetelere yazıp sanatçıya gönderirler. Sanatçı da repertuarında varsa bu şarkıyı icra eder.
Bloglarda istediğimiz bilgiyi bulmak ve birinden almak çok zor. Bazen o kişinin konuya hakim olduğunu biliyoruz ama anlatmasını rica etmekten hem çekiniyoruz hem de çoğunlukla zaman sıkıntılarına takılıyoruz.
Ben de bu engelleri ortadan kaldırmak için, bir github reposu açıyorum. Yazı taleplerinizi bana ulaştırmak için yeni bir issue oluşturmanız benim için yeterli, şayet bildiğim bir konuysa listeye alır, en kısa zamanda sizinle paylaşırım.
GitHub: https://github.com/yigitozdemir/blog-ideas
Yukarıdaki bağlantıyı kullanabilirsiniz.
Umarım ki iletişimi ve yazı taleplerini bu şekilde daha doğru yönetebiliriz.
-
Gelecek İçin Büyük Veri
Sürekli veri üretiyoruz. Şu yazdığım yazı bile geleceğe yönelik bir veri üretimi. Aslında internette yaptığımız her tıkın kaydedilişi büyük şirketlerin, büyük web sitelerinin elinde ne kadar büyük bir veri olduğunu açıklıyor.
Twitter ve Facebook mecralarında sürekli yazılı içerik üretiliyor. Youtube sürekli bir görsel içerik üretiminin evi. Sürekli fotoğraflar çekip İnstagram’a ekliyoruz. Bu veriler şayet bizim analiz edebileceğimiz büyüklükte olsaydı, bütün dünyaya ait çıkarımlarda bulunabilirdik sadece bunları inceleyerek.
Malesef veriler çok büyük ve bu denli verinin ham (data) halinden işlenerek bilgiye dönüştürülmesi çok büyük bir iş. Bu işe de dünya genelinde Big Data deniyor. Bu veriler de geleneksel yollarla işlenemiyor.
Örneğin dünya sağlık sektöründeki veriler 5 yılda bir ikiye katlanıyor. Eğer bu verileri işleyip anlamlandırabilirsek, doktoralara hastalıkları anlaması için çok büyük bir yardımda bulunmuş olururuz.
Geleceğin en büyük pazar payı burada yer alıyor. Üstelik bu büyük veri geleceğin reklamcılık sektörüne de yön verecek. Şirketler bu verileri anlamlandırabildikleri kadar güçlü olacak.
Bu sektörün şuan için en güçlü oyuncularından bir tanesi de IBM, çok büyük yatırımlar yapıyor.
Büyük Veri Dönüşümü
Büyük veriler, düzenli ve düzensiz bir biçimde kaydedilmiş olabilir. Bu dönüşüm için önce düzensiz (unstructured) verinin düzenli (structured) hade dönüştürülmesi gerekir. Daha sonra bu veri içerisinde aranacak değerlere karar verilip bunların ayıklanması ve anlamlı bir yığın haline getirilmesi gerekiyor. Yani bu bilgiye dönüştürülmelidir.
Büyük Veri Hakkında Küçük Bir Örnek
Bir örnek vermek gerekirse bir giyim firmasının web sitesi ve telefon üzerinden iletişime geçen müşteri hizmetleri servisi olsun. Bir de hem şikayet alan hem de gps konumlarına göre kampanyalar sunan bir mobil uygulaması olsun. Bir yandan da mağazadan satılan ürünleri ürün ve konum bazlı kaydediyor, stokta kalan malları bir sisteme de kaydediyor olsun. Elimizde hem mağazaya ait, hem müşterilere ait bir çok veri var. Önce bunların ortak bir paydaya göre düzenlenmesi gerek bu örneğimizde bunu konum alabiliriz. Sonra ürün bazlı satış ve şikayet verilerini alarak bir sonraki sene hangi ile ne göndermemiz, ne kadar göndermemiz, ne kadar üretmemiz gerektiğinin kararını verebilir, yeni tasarımlarımızı buna göre seçebiliriz. Bu sayede şirketimize kar ettirmiş oluruz.
Verdiğim örnek basit ve alt seviyede kaçtı ama umarım temayı anlatabilmişimdir. Şirketler bu büyük verilerini anlamlandırarak üretimlerini, hizmetlerini, çalışanlarını düzenleyerek kazançlarını ve müşteri memnuniyetlerini arttırıyor.
Yazımı noktalarken Youtube’dan konu ile ilgili açıkayıcı bir videoyu sizinle paylaşmak istiyorum.
[youtube https://www.youtube.com/watch?v=7D1CQ_LOizA?rel=0]
-
İlginç Bir Girişim – Hepbizimle.com
Dün internette gezerken gözüme çok ilginç bir girişim ilişti. Hep Bizimle Aramızdan ayrılanlar için hatıralar ile anma sayfası oluşturabileceğimiz bir platform.
İnsanları kolay unutuyoruz, anılarını kolay harcıyoruz. Bu platform sayesinde geleceğe bazı anıları bırakma devretme şansımız var.
Şuan genelde ünlü isimlere ait sayfalar yer alıyor, Somadaki Madenciler, Berkin Elvan da bu isimlerin arasında yer alıyor.
İşin bana ilginç gelen tarafı ise şu, bu tarz bir sosyal girişim gelir modelini ne üzerine kuracak? Böyle manevi değer taşıyan bir sayfanın reklam alması kullanıcı için güzel bir görüntü oluşturma. Bu yüzden premium üyeliklere yöneleceklerini tahmin ediyorum. İnsanların bu platforma para vermeleri için anılarının hep yaşayacağı garantisi gerekiyor.
Platforma ücret ödeyerek üye olacak kişiler, Facebook ve Twitter entegrasyonunun yüksek oluşundan memnun olacaktır çünkü yakınlarına ait güzel anıların Facebook arkadaşları tarafından yazılmasını isteyebilirler. Yakınları hakkında güzel sözler duymak herkesin hakkı.
Platformun büyüyüşünü, gelişim sürecini hep beraber takip edip göreceğiz.
-
En İyi Programlama Dili
Belki de son yirmi yılın en harareti düşmeyen tartışması en iyi programlala dili tartışması olmuştur. Bu dilde bu var ama ötekide bunu üç satırda yapıyor. Bu yılda şu kadar geliştiriliyor, bunun bu kadar topluluğu var.
Bu kavganın çıktığı nokta “iyi dil” kavramının herkese göre farkı olması. Kimisi iyi dili çok kütüphaneye sahip olmasına, kimisi topluluğun gücüne, kimisi daha hızlı geliştirmeye imkan vermesine bağlıyor.
İyi dil yaptığımız işlere göre şekilleniyor. Örneğin sürekli web alanında çalışıyorsak C# ya da PHP’ye iyi dil diyor oluruz, oyun geliştiriyorsak, Java ya da C++ bizim için harika olacaktı. Servisler ve kurumsal uygulamalar geliştirenler ise C# ve Java’yı iyi dil olarak nitelendirecekti.
Aslında yazılım işinde tecrübeli biri değilim.Yaklaşık 3 senedir, kendi başıma istediğim bir işi bitirebilecek seviyedeyim. Yani daha bu işin başındayım. Ama araştırmaya yapmaya başladığım 2008 – 2009 yıllarında Türkçe forum sayfalarında sürekli “Hangi dil daha hızlı?” başlığı görüyordum. Sonra uluslararası sayfalara baktıkça bu sorunun giderek azaldığını gördüm. Bunun nedeni işlemci gücünün giderek artıyor olmasıydı. Artık Python ile de hız sorunu yaşamadan işlerimizi halledebiliyoruz.
Hangi Dili Öğrenmeliyim?
Yüzyıllı yanlızlık gibi soru. Okuduğu forumlara bakarak C# seçse Javacılar, Python öğrensen PHP’ciler üzülür. Resmen her yanında ayrı bir sorun oluyor. Bir dili seçmek de yetmiyor, o dile ait güncel eğitsel dökümanlarını da bulmak gerek. Çünkü yazılan bir eğitsel bir kaç sonraki sürümde çalışmıyor. Buradan da seçeceğimiz dilin her sürümde değişiyor olmaması gerektiği ortaya çıkıyor.
İşlemci hızları giderek yükseliyor. Artık daha düşük fiyatlara daha iyi sunucular ofis bilgisayarları temin edebiliyoruz, tahmin edebileceğiniz gibi kurumsal uygulamalardaki C++ kullanım oranı bu nedenle düşüyor. Üstelik C++’ın geliştirme hızı da diğer modern dillere göre düşük. Bu nedenle Java, C#, Python çok hızlı yükseliyor. Ancak belli işler vaki ille de C++ diyor.
Çok Platformluluk
Modern yazılımlar için artık çok platformluluk önemli. Bunu da genelde araya bir Web API koyarak sağlıyorlar. Çok platform için hayata geçirdikleri projelerinde cihazlar arası ve cihaz sunucu arası iletişimi bu sayede sağlıyorlar. Ancak tabii ki API olsa bile neden bir kodu bir kere yazıp her platformda çalıştırmak mümkün olmasın?
Java zaten “Write Once Run Everywhere” sloganıyla ünlü. Anca son zamanlarda “Xamarin” projesi ile C# da bu konuda epeyce iyi gidiyor. Tabii yüksek lisans ücretlerini ödeyebilenler için.
Sanırım yazıyı çok dağıttım.
Hepimizin kendimize göre bir “En iyi programlama dili” var. Hepimiz başka şeylere özen gösteriyoruz. Başka özellikleri arıyoruz. Başka alanlarda da çalışıyoruz. Hepimizin “kırmızı elması” bu yüzden farklı.
En iyi programlama dili işini en kolay yaptığın programlama dilidir. Fazla söze hacet yok 🙂
-
En İyi Programlama Dili
Belki de son yirmi yılın en harareti düşmeyen tartışması en iyi programlala dili tartışması olmuştur. Bu dilde bu var ama ötekide bunu üç satırda yapıyor. Bu yılda şu kadar geliştiriliyor, bunun bu kadar topluluğu var.
Bu kavganın çıktığı nokta “iyi dil” kavramının herkese göre farkı olması. Kimisi iyi dili çok kütüphaneye sahip olmasına, kimisi topluluğun gücüne, kimisi daha hızlı geliştirmeye imkan vermesine bağlıyor.
İyi dil yaptığımız işlere göre şekilleniyor. Örneğin sürekli web alanında çalışıyorsak C# ya da PHP’ye iyi dil diyor oluruz, oyun geliştiriyorsak, Java ya da C++ bizim için harika olacaktı. Servisler ve kurumsal uygulamalar geliştirenler ise C# ve Java’yı iyi dil olarak nitelendirecekti.
Aslında yazılım işinde tecrübeli biri değilim.Yaklaşık 3 senedir, kendi başıma istediğim bir işi bitirebilecek seviyedeyim. Yani daha bu işin başındayım. Ama araştırmaya yapmaya başladığım 2008 – 2009 yıllarında Türkçe forum sayfalarında sürekli “Hangi dil daha hızlı?” başlığı görüyordum. Sonra uluslararası sayfalara baktıkça bu sorunun giderek azaldığını gördüm. Bunun nedeni işlemci gücünün giderek artıyor olmasıydı. Artık Python ile de hız sorunu yaşamadan işlerimizi halledebiliyoruz.
Hangi Dili Öğrenmeliyim?
Yüzyıllı yanlızlık gibi soru. Okuduğu forumlara bakarak C# seçse Javacılar, Python öğrensen PHP’ciler üzülür. Resmen her yanında ayrı bir sorun oluyor. Bir dili seçmek de yetmiyor, o dile ait güncel eğitsel dökümanlarını da bulmak gerek. Çünkü yazılan bir eğitsel bir kaç sonraki sürümde çalışmıyor. Buradan da seçeceğimiz dilin her sürümde değişiyor olmaması gerektiği ortaya çıkıyor.
İşlemci hızları giderek yükseliyor. Artık daha düşük fiyatlara daha iyi sunucular ofis bilgisayarları temin edebiliyoruz, tahmin edebileceğiniz gibi kurumsal uygulamalardaki C++ kullanım oranı bu nedenle düşüyor. Üstelik C++’ın geliştirme hızı da diğer modern dillere göre düşük. Bu nedenle Java, C#, Python çok hızlı yükseliyor. Ancak belli işler vaki ille de C++ diyor.
Çok Platformluluk
Modern yazılımlar için artık çok platformluluk önemli. Bunu da genelde araya bir Web API koyarak sağlıyorlar. Çok platform için hayata geçirdikleri projelerinde cihazlar arası ve cihaz sunucu arası iletişimi bu sayede sağlıyorlar. Ancak tabii ki API olsa bile neden bir kodu bir kere yazıp her platformda çalıştırmak mümkün olmasın?
Java zaten “Write Once Run Everywhere” sloganıyla ünlü. Anca son zamanlarda “Xamarin” projesi ile C# da bu konuda epeyce iyi gidiyor. Tabii yüksek lisans ücretlerini ödeyebilenler için.
Sanırım yazıyı çok dağıttım.
Hepimizin kendimize göre bir “En iyi programlama dili” var. Hepimiz başka şeylere özen gösteriyoruz. Başka özellikleri arıyoruz. Başka alanlarda da çalışıyoruz. Hepimizin “kırmızı elması” bu yüzden farklı.
En iyi programlama dili işini en kolay yaptığın programlama dilidir. Fazla söze hacet yok 🙂
-
Ubuntu Kurumsal Müşterileri Tatmin Edebilecek mi?
Unix ve Windows yerine Linux kullanmayı tercih etmiş bütün hemen bütün şirketler için destek alabilecekleri 2 dağıtım ön plana çıkıyor. Suse Linux Enterprise ve RedHat Enterprise Linux. Topluluk dağıtımları kurumsal müşteriler tarafından pek tercih edilmiyor.
Bunun nedenine bakacak olursak destek başlığının önemini görüyoruz. Aslında bunu dışarıdan şöyle görüyoruz, müşterinin bilgisayarında bir hata çıkıyor hop bir telefon, kibar bir ses açıyor, hemen hallediyorum diyor, anında sorun çözülüyor. Gerçek malesef böyle değil. Yasal bağlayıcılığı olan, bir arıza halinde bozulma halinde karşı tarafta bağırılabilecek bir yetkili olması gerekiyor. Bu nedenle Enterprise dağıtımlar tercih edilir.
Başlıkta Ubuntu dediğime bakmayın, yine iyi kötü Ubuntu’nun arkasında bir şirket var. Centos için kime kızacaklar?
En iyi dağıtımlar kurumsal dağıtımlar değil pek ala. Centos, Mint, Ubuntu hepsi rüştünü ispatlamış çok kaliteli Linux dağıtımları. Ama baktığımızda az önce belirttiğimiz destek konusu başlarına bela oluyor.
Aslında bu topluluklar için çözüm çok sıkı denetlenetlenen bir sertifikasyondan geçiyor. Örneğin Türkiye’de bir danışmanlık şirketini akredite eden Centos topluluğu yaptığı bütün işleri yakından takip etmeli, müşteriler memnun kalmadığı anda danışmanlık sertifikaları iptal edilmeli.
Bu sayede danışmanlarının ve dağıtımların güvenilirliği ve tanınırlığı artacak.
Aslında yazıya Linux dağıtımları ile ilgili başlamıştık ama aslında bütün topluluk projeleri için geçerli bir sonuca ulaştık. Umarız topluluk projeleri ilerde hayatımızda daha büyük bir yere sahip olur.
-
Ubuntu Kurumsal Müşterileri Tatmin Edebilecek mi?
Unix ve Windows yerine Linux kullanmayı tercih etmiş bütün hemen bütün şirketler için destek alabilecekleri 2 dağıtım ön plana çıkıyor. Suse Linux Enterprise ve RedHat Enterprise Linux. Topluluk dağıtımları kurumsal müşteriler tarafından pek tercih edilmiyor.
Bunun nedenine bakacak olursak destek başlığının önemini görüyoruz. Aslında bunu dışarıdan şöyle görüyoruz, müşterinin bilgisayarında bir hata çıkıyor hop bir telefon, kibar bir ses açıyor, hemen hallediyorum diyor, anında sorun çözülüyor. Gerçek malesef böyle değil. Yasal bağlayıcılığı olan, bir arıza halinde bozulma halinde karşı tarafta bağırılabilecek bir yetkili olması gerekiyor. Bu nedenle Enterprise dağıtımlar tercih edilir.
Başlıkta Ubuntu dediğime bakmayın, yine iyi kötü Ubuntu’nun arkasında bir şirket var. Centos için kime kızacaklar?
En iyi dağıtımlar kurumsal dağıtımlar değil pek ala. Centos, Mint, Ubuntu hepsi rüştünü ispatlamış çok kaliteli Linux dağıtımları. Ama baktığımızda az önce belirttiğimiz destek konusu başlarına bela oluyor.
Aslında bu topluluklar için çözüm çok sıkı denetlenetlenen bir sertifikasyondan geçiyor. Örneğin Türkiye’de bir danışmanlık şirketini akredite eden Centos topluluğu yaptığı bütün işleri yakından takip etmeli, müşteriler memnun kalmadığı anda danışmanlık sertifikaları iptal edilmeli.
Bu sayede danışmanlarının ve dağıtımların güvenilirliği ve tanınırlığı artacak.
Aslında yazıya Linux dağıtımları ile ilgili başlamıştık ama aslında bütün topluluk projeleri için geçerli bir sonuca ulaştık. Umarız topluluk projeleri ilerde hayatımızda daha büyük bir yere sahip olur.
-
Açık Kaynak Kodlu Projeler Ülkelere Neler Kazandırır?
Bir şirket bilişimden nasıl para kazanıyor?
Önce tecrübeli ve yeterli bilgi birikimine sahip çalışanlara ihtiyaç duyuyorlar. Daha sonra iyi bir fikir ve müşteriler gerekiyor. Ülkeler için de durum çok farklı değil. Ülkeler bilişim sektörlerini ayağa kaldırmak için tecrübeli ve yeterli bilgiye sahip olmalıdırlar.Açık kaynak kodlu projeler de ülkenin bilişim alanında ilerlemek isteyen gençlerine bilgi ve terübe kazandırırlar. Örnek vermek gerekirse, Pardus projesi ülkenin gençlerine çok güzel staj imkanları sağlamıştı ve bu gençler için bir işletim sistemi projesinin nasıl yürültüğünü öğrenme şansıydı. Tabii ki Türkiye gibi bilişim alanında emekleyen bir ülke için Pardus gibi devlet destekli projeler çok önemli. Malum kendi içimizde açık kaynak kodlu projeler çıkarma konusunda çok başarılı değiliz.
Topluluklar oluşturamıyor, bunları organize edemiyoruz. Hiç açık kaynak kodlu projemiz yok demiyorum ama dünya çapında üne kavuşmuş, geçerliliğini ispatlamış kaç ürün koyduk ki ortaya. Bunlardan yola çıkarak devletin bu konuda en azından bir süre lokomotif olması gerektiğini görüyoruz. En azından çekirdek olacak ekibin, maaşlı uzmanlar olması başlangıç açısından uygun gözüküyor.
Peki lokomotif devlet olunca devlet ne kazanacak? Öncelikle dünya çapında başarıya ulaşmış açık kaynak kodlu projeler üretebilmek, ülkenin ve çalışanların prestijini arttıracaktır. Sektör içerisindeki ortak çalışma alanları artmış olacak.
Açık kaynak kodlu projelerde görev alanlar ne kazanacak? Bunu sadece yazılımcılar açısından açıklamamak gerekiyor. Bir özgür yazılım projesinde sadece yazılımcılar görev almıyor, topluluk yöneticileri, yazılımcılar, grafikerler, pazarlamacılar hep birlikte ortak bir ürün inşa ediyorlar.
Henüz üniversite öğrencisi iken birinin ileride çalışmak istediği alanla ilgili bir projede görev alması sağlanıyor. Örneğin bir ofis yazılımı nasıl üretilir, hangi araçlar, ne şekilde kullanılır kimin görevi nedir diye meraklar içerisinde olan biri LibreOffice ekibine katkı koyabilir. Hatta bu sayede bu alanda prestijini arttırabilir.
Bireysel ve devlet çıkarlarını bir kenara koyacak olursak toplumsal olarak da bir katkısı olacak bize. Maddi bir katkı. Her yıl Microsoft ürünlerine devlet dairelerinde kullanılmak üzere dünyanın parasını döküyoruz. Üstelik her yeni çıkan Windows sürümü bir miktar donanım güncellemesi de gerektiriyor. Bu parayı hep birlikte kazanıp ödüyoruz üstelik. Sadece Microsoft olarak da bakmamak gerek, üniversitelerin her bölümünde, kendilerine has yazılımlar vardır ve bu yazılımların bir çoğu kapalı kaynak kodlu yazılımlardır. Bunlar eğer okullara destek olmak için ücretsiz lisanslar vermiyorsa onlar için de çok büyük lisans ücretleri ödeniyor.
Toplayacak olursak, açık kaynak kodlu yazılımlar ülkelere prestij, öğrenmek isteyenlere tecrübe kazandırır. Ayrıca toplumsal refahı arttırır.